Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak


Bilgi: Klavye yön tuşlarını kullanarak galeri resimleri arasında geçiş yapabilirsiniz.

Sessizlikte Doğan Umut


Dağılan kartları masaya serdi; yaşlı, yorgun bakışlı ebe başını kaldırdı. Yıllardır hapishane hastanesinde doğumlara tanıklık etmiş, kırık anne öykülerine, kelepçeli doğumlara alışkındı ama bugün bir şey farklıydı, içini titreten bir huzursuzluk…
“Hapishane numarası 1462,” dedi hemşire.
“Doğum her an başlayabilir. Doğudan gelmiş—kan bağı, evrak, geçmiş hiçbir şey yok. Konuşmuyor neredeyse, göz teması kurmuyor.”
Bekleme sesi oradaydı, ama içten içe bir çökkünlük. Kapı gıcırdadı. İçeride metal bir yatakta anneliğe doğru duran bir kadın vardı—yüzü soluk, bakışları uzaklara dalgındı, ama öfke ya da acı değil; derin bir kabulleniş hâkimdi.
Ebe sessiz adımlarla yaklaştı:
“Sakin ol. Sana destek olacağım. Şimdi seni kontrol edeceğim.”
Kadın sesi duymaksızın başını hafifçe salladı.
Ebe eğildi—birden çığlığa boğuldu.
“Hayır, kalp atışı yok!” nefesinin içinde korkuyla fısıldadı.
Doktor pozisyonu değiştirdi, bastırdı; ama hiçbir şey işitilmedi. Oda buz kesilmişti. Bekçiler birbirine bakıyordu—metal soğukluğunda bir sessizlik.
“Derhal bir papaz çağırın! O bebek ölürse sessizlik içinde gitmemeli!” Ebe öfkeyle bağırdı.
Kadın çığlık atmadı, sadece yorganı sıkıca kavradı. Tam zamanı… Ve o an duyuldu—uzak, fısıltı gibi bir ses, sonra biraz daha belirgin: kalp atışı… zayıf, düzensiz ama… canlıydı.
Ebe nefesini bıraktı:
“Yaşıyor… Minnacık ama yaşıyor.”
Zaman, o an hareketsizleşti. Kasılmalar şiddetlendi, kadın acıyla bağırtıp direniyor, hemşireler koridorun soğukluğunda onun ellerinden tutuyordu. Ebe her şeyini ortaya koydu—annelik mi, umut mu, sadece hayatta kalmak mı—belli değildi.
Saatler süren mücadeleden sonra, sessizliği delen minik bir hıçkırık duyuldu. İlk bir ses, sonra daha güçlü; bir bebek… erkek. Soluk ten, titrek nefes ama… nefes alıyor.
Odaya oksijen tünelleri kuruldu. Bebek nazikçe ovalandı; nefesi derinleşti. Ve sonra, o odada yankılanan en güçlü ses—yeni bir doğumun umuduyla yükselen çığlık.
Ebe gözlerini kapadı, alnındaki teri sildi:
“Teşekkürler, Tanrım…”
Kalmıştı; hayat yeniden başlamıştı o hücre benzeri odada, sessizliğini kırarak… Kadın, ilk kez gözlerini kaldırdı. O an, bir tebessümde çökmüş her şey yeniden kuruldu.

Üstteki Resimden Diğer Sayfaya Geçiş Yaparak Haberin Devamını Okuyabilirsiniz..


error: Content is protected !!