“Senden asla birşey olmaz,” diye alay ettiler akşam yemeğinde. Ertesi gün babamın patronu içeri girdi ve “Günaydın Albay,” dedi. Çatalları yere düştü…
Adım Juliet Dayne. 30 yaşındayım, Amerika Birleşik Devletleri Ordusu’nda Albayım ve yarın, yüksek riskli bir savunma sözleşmesi toplantısında babam ve ağabeyimin karşısında oturuyor olacağım. Ancak Pentagon’un nihai onay yetkilisi olduğumdan haberleri yok.
Beş yıl önce bu evden arkama bakmadan ayrıldım. Hayal kırıklığı olmaktan, işletme fakültesi yerine askerliği seçerek “geleceğini çöpe atan” kız olmaktan bıkmıştım. Babam bir keresinde bana ordunun gerçek seçenekleri olmayan insanlar için olduğunu söylemişti.Akşam yemeğinde herkesin içine çıkmıştım.Sen nasıl böyle albay oldun dediklerinde çatal sesleri hâlâ yankılanıyordu. Gözler üzerimdeydi — ağabeyim, hala çatalını yerden almış değildi; annem dudağını ısırıyor, babam ise sandalyesinde öne doğru eğilmiş bana bakıyordu, sanki gözlük camının arkasından beni ilk kez görüyormuş gibi.
“Sen nasıl böyle Albay oldun?”
Bu soru bir hayranlık cümlesi değil, daha çok geçmişteki önyargıların titreyen bir yankısıydı.
Ben gülümsedim. Gülümsemem kibirli değildi, ama sessiz bir gücün ifadesiydi.
— “Çünkü her seferinde ‘senden bir şey olmaz’ diyen insanları susturmak için yeterince çalıştım.”
Bir anlık sessizlik oldu. Ardından devam ettim:
— “Akademiyi dereceyle bitirdim. Özel operasyonlarda görev aldım. İki defa yurtdışında üst düzey güvenlik protokollerini yönettim. Şimdi, ülkenin en büyük savunma sözleşmelerinden birinin nihai onay makamıyım.”
Ağabeyim hafifçe yutkundu. Babam hâlâ hiçbir şey söylememişti.
Ama ben oraya onları ezmek için gelmemiştim.
— “Yarınki toplantıda bir fark göreceksiniz. Bu sefer masanın öbür tarafında, sadece kızınız değil, kendi kararlarını kendi alan, kendi yolunu çizen bir profesyonel oturacak. Aynı soyadını taşıyoruz ama ben artık kendi adımı temsil ediyorum.”
Annem gözleri dolmuş halde kafasını salladı. Ağabeyim boğazını temizledi.
Babam ise bir süre sessiz kaldı. Sonra yavaşça kafasını kaldırdı.
— “Juliet,” dedi.
— “Evet?”
— “Gurur duyuyorum.”
Sözleri beklemediğim kadar sadeydi ama içtenliğini hissedebiliyordum. Ve bu cümle, tüm hayatım boyunca duymak istediğim cümleydi.
Ama işin en güzel yanı?
Duymasam da olurdu.
Çünkü ben zaten kim olduğumu biliyordum.
İstersen bu sahneyi bir film senaryosuna çevirebiliriz ya da Juliet’in geçmişine inerek bir roman yapısında ilerleyebiliriz. Nasıl bir formatta devam etmek istersin?
Üstteki Resimden Diğer Sayfaya Geçiş Yaparak Haberin Devamını Okuyabilirsiniz..