..sessizce içeri girdim. Eşim evde dinleniyordur diye düşünüyordum. Zile basmadım, anahtarla açtım kapıyı. Eve girince içerisi normalden daha sessizdi. Ayakkabılarımı çıkardım, mutfaktan su almak üzere geçerken yatak odasından fısıltı gibi sesler duydum. Kapı tam kapanmamıştı, aralıktı.
İçeride biri daha vardı. Eşim ve… annem.
Kapıyı itip içeri girdiğimde ikisi de bana şaşkınlıkla baktı. Eşim yatağın kenarında oturuyordu, annem de karşısındaki sandalyede. İkisinin yüzü de gergindi. Odada bir ağırlık vardı, anlaşılmaz bir sessizlik.
“Ne oluyor burada?” dedim.
Annem hemen ayağa kalktı, “Sen düğünde olacaktın,” dedi.
“Erken döndüm,” dedim. “Yanlış günmüş. Siz neden buradasınız birlikte? Neler oluyor?”
Eşim gözlerini kaçırdı, annemse bir an sustu sonra derin bir nefes aldı. “Kızım,” dedi, sesi titriyordu, “Sana söylemek zor ama bazı şeyleri bilmen gerek. Uzun zamandır saklıyordum.”
İçimde bir şeyler düğümlendi. “Ne saklıyordun?”
Annem cebinden eski, sararmış bir zarf çıkardı. İçinde bir fotoğraf ve bir mektup vardı. Titreyen elleriyle bana uzattı.
“Bu mektubu yıllar önce almıştım ama sana hiç söyleyemedim…”
Mektubu açtım. Okudukça dizlerimin bağı çözüldü.
Orada yazanlar, benim sandığım hayatın, ailemin, hatta eşimle tanışma şeklimin hiç de rastlantı olmadığını gösteriyordu. Her şey planlıydı. Ama kötü bir amaçla değil, beni bir şeyden korumak için yapılmıştı.
…Zarfın içinden çıkan mektubu ellerim titreyerek açtım. Eski bir yazı, sanki yıllar öncesinden kalma bir dille yazılmıştı. Başlığı yoktu. Ama ilk cümle yüreğime bir taş gibi oturdu:
“Eğer bu mektubu okuyorsan, artık bazı gerçekleri bilmen gerekiyor.”
Annem sessizce yere oturdu. Eşim hâlâ konuşamıyordu.
Mektup şöyle devam ediyordu:
“Seni korumak için çok şey yaptım. Ama bu yaptıklarımın bir gün senden saklanamayacağını da biliyordum. Sen doğmadan kısa bir süre önce, bizim aileye büyük bir zarar veren bir adam vardı. Hem bana hem babana büyük acılar yaşattı. O adam yüzünden neredeyse her şeyimizi kaybediyorduk.”
“Ama sonra, kaderin garip bir oyunu oldu. Yıllar sonra o adamın oğlu karşımıza çıktı. Oğlunun hiçbir suçu yoktu. Temiz, düzgün, iyi biriydi. Tıpkı babasının zıttı. Seni onunla tanıştırdım, çünkü onun kim olduğunu bile bile senin kalbinin nasıl tepkiler vereceğini görmek istedim. Onun kim olduğunu bilmeden sevecek misin… güvenecek misin…”
“Senin eşin… o adamın oğlu.”
Gözlerimi mektuptan kaldırdım. O an başım dönmeye başladı, koltuğa zor oturdum. “Ne demek bu? Eşim… babamıza zarar veren adamın oğlu muymuş?”
Annem başını öne eğdi. “Evet. Ama o çocukken yaşananlardan habersizdi. Onun hiçbir suçu yoktu. Yine de seni onunla tanıştırmakla doğru mu yaptım bilmiyorum. Aranızda doğan sevgi gerçekti ama geçmişi bilmeden kuruldu. Bu yükü sana ne zaman vereceğimi bilemedim.”
Eşim konuştu sonunda:
“Ben de sonradan öğrendim kim olduğumu. Geçmişi değiştiremem ama sana zarar verecek hiçbir şey yapmadım. Ailene zarar veren bir adamın oğlu olabilirim ama ben onun hayatını değil, seninle yeni bir hayat kurmak istedim.”
Şimdi önümde başka bir yol ayrımı vardı.
Geçmişin acılarını sırtlayıp hayatıma devam mı edecektim?
Yoksa gerçekten beni seven bir adamla, her şeyin dışında tertemiz bir gelecek kurabilir miydim?
Üstteki Resimden Diğer Sayfaya Geçiş Yaparak Haberin Devamını Okuyabilirsiniz..