Evliliğimizin üzerinden tam on yıl geçmişti. Zaman nasıl da geçmişti; ilk günkü heyecanla “Evet” dediğimiz o an, sanki daha dün gibiydi. O sabah birlikte kahve içerken birbirimize aynı anda gülümsedik. Yıldönümümüzdü. Ama bu yıl diğerlerinden farklı olmalıydı.
Her zaman sade kutlamalar yapardık: birlikte bir yürüyüş, evde yemek, bazen sadece sessiz bir akşam. Ama bu kez içimden bir sürpriz yapmak geldi. Karıma söylemeden küçük bir plan hazırladım.
Önce çalıştığı yere çiçek gönderdim. Notta sadece şöyle yazıyordu:
“İlk günkü gibi… Hâlâ en sevdiğim manzarasın. Akşam hazır ol.”
O günü geçmek bana bir ömür gibi geldi. Ama akşam sonunda geldi. Onu daha önce hiç götürmediğim küçük, şık bir restoranda bekliyordum. Kapıdan içeri girdiğinde yüzündeki şaşkınlık ve gözlerindeki parıltı bana her şeye değdiğini gösterdi.
Yemek boyunca hiç susmadık. İlk tanıştığımız günü, balayında kaybolduğumuz sokakları, ilk evimizi, sabahlara kadar süren kahkahaları ve ara sıra yaşadığımız sessizlikleri konuştuk. Güldük, sustuk, bazen gözlerimiz doldu ama hepsinin sonunda elimiz yine birbirimizin elindeydi.
Hediye almamıştık birbirimize bu yıl. Gerek de yoktu. Zaten en büyük hediyeyi çoktan vermiştik birbirimize: Zaman. Sabır. Sevgi.
O akşam eve dönerken arabada sessizce müzik çalıyordu. O an karım döndü ve başını omzuma koydu. Dışarıda hayat hızlıydı, mevsimler değişiyordu, dünya dönüyordu. Ama biz… biz hâlâ aynıydık.
Evlilik yıldönümümüz, aslında sadece geçen yılları değil, birlikte büyümeyi, öğrenmeyi, affetmeyi ve sevmeyi kutladığımız bir gün olmuştu.
Ve biliyordum, bu hikâyenin en güzel bölümleri daha yazılmamış
Üstteki Resimden Diğer Sayfaya Geçiş Yaparak Haberin Devamını Okuyabilirsiniz..