
Oğlumun hastaneye yatışı, hepimizin hayatında en zor dönemlerden biriydi. Küçük bedeninin mücadeleleri arasında, her geçen gün onun için bir umut ışığıydı. Ancak zamanla, belirli günlerde durumunun aniden kötüleştiğini fark etmeye başladım. İçimdeki endişe büyüdü, ne yapabileceğimi bilemez hale geldim. Nihayet, olan biteni izlemek ve anlamak için odadaki kameraları yerleştirmeye karar verdim. Kayıtları izlediğimde, gördüklerim karşısında dehşete düştüm. Oğlumun huzurunu bozan bir şeylerin varlığı, içimde bir korku dalgası yarattı. O an, bir ebeveyn olarak yaşadığım bu keşfin getirdiği gerilim, beni bir bilinmeze sürükledi.

Görüntüleri izlediğimde, sadece bir hastane odasının soğuk duvarları arasında yaşananların ötesinde bir şeyin varlığını hissettim. Oğlumun yüzündeki huzursuzluk, bana onun yaşadığı kabusun bir parçası olduğunu düşündürdü. Belki de bir şeyler, bizim göremediğimiz bir sırra işaret ediyordu. O an, hayatın ne kadar kırılgan ve belirsiz olduğunu bir kez daha kavradım. Sevgi ve korkunun iç içe geçtiği bir dünyada, çocuğumun sağlığına kavuşabilmesi için her şeyi göze almak gerektiğini anladım. O gün, bir ebeveyn olarak yalnızca fiziksel bir savaş vermediğimi, aynı zamanda görünmeyen düşmanlarla da yüzleşmek zorunda olduğumu fark ettim. Tüm bu yaşananlar, beni daha güçlü kıldı; sevgimizin gölgesinde bile, kaygılarımızla baş etmeyi öğrendik. Oğlumun her gülümsemesi, karanlık anların ardından gelen umut ışığı olarak kalacak.