Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak

Bilgi: Klavye yön tuşlarını kullanarak galeri resimleri arasında geçiş yapabilirsiniz.

Gece vardiyasının sessizliği içinde


Hemşireler fısıldaşarak durumu tartışırken: “Ne yapacağız? Kayıt tutamıyoruz, belki başka bir yere yönlendirmeliyiz?” dedi biri. Baş ebe ise sadece eliyle savurarak, “Zaten kimsenin şimdilik ilgilenmesi gerekmez,” der gibi uzaklaştı. O anda içimde, yalnızca o ana ait bir çağrı vardı: “Yaklaş.”
Tam o sırada Dr. Michael Thompson koridora girdi. Her zamanki dinginliğine rağmen, kadına rastladığında durdu. Gözleri, bir hastaya değil de geçmişten çıkmış bir hayalete kilitlenmiş gibiydi. Sadece sessizce fısıldadı:
— Bu kim?
Cevap yoktu. Sanki o kadının hikâyesi yalnızca arasında kalmış bir sırdı. Uygunsuz bir gecikmeydi. Ama o, dizlerinin üstüne indirerek ona baktı—gözlerinde önce şaşkınlık, ardından tanıma ışığı belirdi.
— Ona hemen bir oda verin—dedi.
İçinde taşınan tek detay, boynundaki eski gümüş kolye, sanki Dr. Thompson’un aklındaki perdeyi aralamıştı.
— Tanrım… olur mu… bu o mu?—diye mırıldandı.
Kapı hızla kapandı ve biz koridorda kalakaldık. Dr. Thompson’in normal sakinliği yerini, aceleyle ve karmakarışık duygularla dolu bir tavra bırakmıştı. Dakikalar sonra geç girdiğimde, kadını bir sedyede gördüm, ve Dr. Thompson sessizce, sanki yıllardır kaybettiklerine özlemle fısıldayarak;
— O zaman… ben başaramadım… affet beni…
dediğini duydum. Kadın, sessizce kolyesini sıktı. Gözlerini yere indirmişti; orada geçen her kelime, geçmişin yaralarını kabartan bir yankıydı.
IV torbasını bağlayınca, koridorun kentinden gelen gerginlik havada dolaşıyordu. O kadının bakışlarında, tanıdık ama erişilmez bir şey vardı—kelimelere dönüşmeyen bir gölge.
Dr. yumuşak, ama içinde tıbbi bir söylemden çok kişisel acı taşıyan bir sesle konuştu:
— Her şey şimdi farklı olacak, dedi.
Kadın sadece başını salladı—gözlerini hâlâ kaldırmamıştı.
— Ama… bu kim? — diye dayanamadım sormaya.
Ona her sözcüğün ağırlığını ölçer gibi baktı ve ağır bir nefesle:
— Kız kardeşim, dedi.
IV torbası elimden kaymak üzereydi. Zira bu kelimeyi hiç duymamıştım:
— Ama… hiç kimsem yok demiştin…
— Öyle demek zorundaydım, diye söze girdi; — on yılı aşkın süredir haberim yoktu. Ortadan kaybolmuştu…
Sormayışımdan sessiz bir anlaşma doğdu. Ama o anda, whiskpe sessizliğin içinde kabul ettim: burada sadece tanıyan bir doktor değil—kendini yıllar önce yitirmiş bir kardeş olarak gördüğümüz biri vardı. Ve bu kadın, sadece hastane koridorunun ucunda bekleyen bir yabancı değildi. O, kendi geçmişinin “varsayılmış kayıp” hikâyesinin canlı tanığıydı.

Üstteki Resimden Diğer Sayfaya Geçiş Yaparak Haberin Devamını Okuyabilirsiniz..


error: Content is protected !!