Bugün sizinle güzel bir hikaye paylaşmak istiyorum. Şükür ve tevazu, insan hayatında nelerin değişebileceğini çok iyi gösteriyor. Olaylar şöyle gelişti: Yolda Bursa Organize Sanayi’ne uğradım, almakta olduğum bir borç vardı. Yedinci kez gitmeme rağmen, sadece 30 TL’lik benzin alabilmiştim; eve ekmek alacak param kalmamıştı. Çocuklarıma karşı mahcubiyet içinde hissettim. Durumum o kadar kötüydü ki, arabayı satmayı bile düşünmüştüm.
Yolda yürüyen bir teyze gördüm. Burada, sanayi bölgesinde ne işi olduğunu merak ettim, zira otobüsler bile iki saatte bir geçiyordu ve herkes işe servisle gidiyordu. Yanına yaklaşarak “Teyze, nereye gidiyorsun?” diye sordum. Elindeki kağıdı bana uzattı ve “Burayı arıyorum evladım” dedi. Kağıtta Bursa’nın büyük fabrikalarından birinin sahibi yazıyordu. O fabrikanın sahibi ve bu yer, şehre ait herkes tarafından biliniyordu; ama teyzenin oraya yürümesi yaklaşık yarım saat sürecekti.
Onu arabaya alıp fabrikaya bırakmaya karar verdim. “Neden o fabrikada işin var?” diye sordum. Teyze şöyle yanıtladı: “İki yetim kızım var. Babaları vefat etti, anneleri de başka biriyle evlendi. Bu kağıttaki adam, üç yıldır her ayın 5’inde bizim eve gelerek yardım ediyordu. Ama bu ay gelmedi. Bir gün, gelmezsem bu kağıtla beni bulabileceğini söylemişti. O yüzden buraya geldim; evde torunlarım da aç, belki bir yolunu bulurum.”
Fabrikayı bulduk ve kapısına yanaştık. Teyzeyi araçta bıraktım ve güvenliğe kağıdı uzattım. Durumu kısaca anlattım. Meğerse fabrikanın sahibi kalp krizi geçirmiş ve geçen hafta vefat etmiş. Teyzenin görüşebileceği bir kızı varmış ama o da görüşmeyi kabul etmemiş. Şimdi teyzeye dönüp ne diyeceğimi bilemiyordum; cebimde hiç para yoktu. Yavaş yavaş arabaya döndüm ve ona durumu anlattım. Önce üzüldü, sonra güldü. “Olsun evladım,” dedi. “Kısmeti olan verir, nasibi olanda evinde pişirir.”
Teyzeye bir yere uğrayacağımı söyledim, benimle gelirse onu da eve bırakırım dedim. O da kabul etti, çünkü anayola nasıl gideceğini bilemiyordu. Alacaklı olduğum firmaya girdim, patronla görüşüp umutsuzca paramı talep ettim. Durumun kötü olduğunu ve tekrar işler açılınca borcunu ödemek istediğini anlattı. Muhasebe müdürü, durumu kontrol etti ve uzun zamandır alamadığım tüm parayı ve yeni siparişi de hesapladığını söyleyerek bir zarf içinde parayı uzattı. Aldığım miktar, neredeyse arabamın yarı parası kadardı. Heyecandan gözlerim kararmıştı. Bir yudum su istedim, teşekkür ederken hakkımı helal ettim ve koridorda yürürken Elhamdülillah dedim, bunu bilmiyorum kaç defa tekrarladım.
Arabada teyzem, çenesini ve ellerini bastonuna yaslamış, dudakları kımıldıyordu; muhtemelen dua ediyordu. Sonraki bölüm sizlere malum olmuştur. Girdik büyük bir markete; belki de teyzem daha önce hiç görmemişti. Et, un, kahvaltılık ve hatta karpuz bile aldık. Bugün üzerinden bir yıl geçti. Artık her ay, aynı gün teyzeyle dertleşiyoruz. Ben gitmiyorum; çalışanlarım gidiyor, çünkü ne zaman gitsem dualar alıyorum. Geçen ay ona, “Eğer bir gün gelmezsem, işyerimin adresini bu kağıtta yazdım. Kapımı çal, senin için gereken yapılacaktır,” dedim.
Eşime ve çocuklarıma da talimat verdim; “Ben ölsem de bu teyzeyi asla yalnız bırakmayın,” dedim. Hatta onun bir fotoğrafını çektim; duvarda her daim asılı duruyor. Bu teyze sayesinde, bugün rızkımızı kazanıyoruz.