Huzurevine getirdiler beni. “Orada çok rahat edersin anneciğim, yaşıtların olur, sohbet edersiniz, sana iyi gelir” dediler. Benim iyiliğim içinmiş… Bir valiz hazırlamışlar, iki kazak, bir fotoğraf, bir çift terlik. O kadar. Yıllarımı verdiğim evden, bahçesinden bile vedasız ayrıldım.
“Erken gittin beyy,” dedim içimden, “bahçede biraz fazla kalırdın da merak ederdin, koşardın yanıma.” Şimdi buralara bıraktılar beni bak… Ne bizim oralar gibi, ne de sizin bıraktığınız sıcaklık var burada. Yemek yemenin saati varmış, yatağa girmenin saati varmış… Seksen yaşında talebe olduk beyy.
İlk günler geçmek bilmedi. Kapıdan ses gelir mi diye kulak kesildim. Belki pişman olur da gelirler, alırlar beni diye gözüm hep yolda. Günler geçti, haftalar geçti… Ne gelen oldu ne giden.
Bir gece erkenden yatırdılar. Yatmıştım, uykuyla uyanıklık arasında bir yerdeyken bir sesle irkildim. “Teyze kalk, telefon var sana,” dedi bir hemşire. Telefonu vermeden önce iki hemşire daha oturdu yanıma. Beni çağıran kız telefonu uzattı, elim titreyerek aldım.
— Alo… dedim.
Karşıdan tanıdık bir ses:…..Üstteki res’imden diğer sayfaya geçerek detayları öğrenebilirsiniz.
Üstteki Resimden Diğer Sayfaya Geçiş Yaparak Haberin Devamını Okuyabilirsiniz..