Bir zamanlar, yemyeşil ağaçlarla kaplı, gökyüzüne uzanan büyük bir ormanda, sevimli bir maymun ailesi yaşarmış. Bu ailenin en küçük üyesi, yeni doğmuş minik bir bebek maymunmuş. Annesi, onu her zaman kucağında taşır, sarmaşıkların gölgesinde ninnilerle uyuturmuş.
Ormanın diğer ucunda, yüksek kayalıkların tepesinde yaşayan yaşlı bir kartal varmış. Yıllar geçtikçe av bulmakta zorlanmış ve artık zayıf düşmeye başlamış. Bir gün gökyüzünde süzülürken aşağıda bebek maymunu fark etmiş. Küçük, savunmasız ve annesinin kollarında tatlı tatlı uyuyormuş.
Kartal, bir anda hızla dalışa geçmiş. Anne maymun ne olduğunu bile anlayamadan, kartal pençeleriyle bebek maymunu kaptığı gibi göğe yükselmiş. Ağaçlar çığlıklarla dolmuş, anne maymun çaresizce kartalın ardından bağırmış, “Bebeğimi geri ver!”
Fakat kartal, kayalıklara kadar uçarak minik yavruyu yuvasına bırakmış. Bebeği yemek üzereyken, beklenmedik bir şey olmuş. Bebek maymun, uyanmış ve kartala gözleriyle bakmış… Korkmak yerine gülümsemiş. Minicik elleriyle kartalın tüylerine dokunmuş.
Kartal donup kalmış. Yıllardır kimse ona sevgiyle yaklaşmamıştı. İlk kez biri onu bir tehdit değil, bir canlı gibi görüyordu. O an kartalın kalbinde bir şey değişmiş. Yavaşça minik maymunu tekrar pençeleriyle kavrayıp, annesinin beklediği ağaca doğru uçmuş.
Anne maymun hâlâ ağlıyormuş. Tam ümidi kesmişken gökyüzünden kartal gelmiş. Ve bir mucize gibi, bebeği annesinin önüne bırakmış. Anne maymun sevinç gözyaşları içinde yavrusuna sarılmış. Kartal ise başını eğerek sessizce uzaklaşmış.
O günden sonra ormanın sakinleri, kartala artık sadece bir avcı gibi bakmamış. Onu anlayan tek bir bakış, küçücük bir dokunuş, en yırtıcı yürekte bile merhameti uyandırabilirmiş.
Üstteki Resimden Diğer Sayfaya Geçiş Yaparak Haberin Devamını Okuyabilirsiniz..