
Çocuk, gözleri parlayarak ve heyecanla dolu bir sesle bir şeyler fısıldıyordu. Kalabalığın ortasında, bir garip huzursuzluk sarhoş etmişti herkesin ruhunu. Bir anlık sessizlikte, tüm gözler onun üzerine çevrildi; minik parmağıyla bir yere işaret ediyordu. O an, bir çocuğun masumiyetinin ve kaygısının ne kadar ağır bir yük taşıyabileceğini hissetmek mümkün oluyordu. Çöp kutusunun yanındaki karanlık ve kirli köşe, onun için belki de bir kurtuluş, belki de bir sona erme umuduydu. Etrafındaki insanlar, bu acı gerçeği anlamakta zorlanıyorlardı; kimsenin düşünmediği bir yerde, belki de bir anne sevgisi gizleniyordu.

Bazen, hayatta en acı anların bile içinde umut barındırdığına inanmak zorundayız. Çocuğun sesi, kalabalıkta yankılanan bir çığlık gibi, kaybolmuş ruhları bir araya getiriyordu. O küçük elin işaret ettiği yer, belki de cennetin bir parçasıydı; kaybolmuş bir sevginin, unutulmuş bir hatıranın sembolüydü. İnsanlar, gözlerinde beliren yaşlarla, bu minicik varlığın acısını paylaştılar. O an, herkesin kalbinde bir kıvılcım yanmaya başlamıştı; belki de hayatın en derin gerçekleri, en sıradan anlarda gizlidir. Çocuk, annesine ulaşmak için savaşırken, bizlerin de kaybettiklerimize sahip çıkmamız gerektiğini hatırlatıyordu. Belki de, bir gün herkesin yüreğinde en sevdiğinin ismi yankılanacak ve bu sessiz an, bir sevgi hikayesine dönüşecekti.