
Bir hastane odasında, küçük bir yaşamın savaş verdiği anlarda, duyguların birleştiği bir dünya kurulu. Yeni doğan oğlum, yaşama tutunmaya çalışırken, bazı günlerde yaşadığı ani değişimler beni derinden düşündürmeye başladı. Haftanın belirli günlerinde hastalığı ansızın kötüleşiyor, bu duruma anlam veremiyordum. Kendi içimdeki doğal kaygı ve koruma güdüsü, beni harekete geçirdi. O anları kaydedebilmek için odaya kameralar yerleştirdim. Işıkların altında, minik bedeninin mücadele ederkenki halleri bir film karesi gibi gözlerimin önünde canlanıyordu. Fakat kaydı izlediğimde, gördüklerim beni dehşete düşürdü; belki de bu küçük ruhun yanında, görünmeyen bir şey daha vardı.

O an, hayatın ne denli kırılgan olduğunu bir kez daha hatırlattı bana. Her bir nefesin, her bir gülümsemenin ardında, yaşanan büyük bir savaş gizliydi. İzlediğim görüntüler, içimdeki karanlık korkularla yüzleşmeme neden oldu; acaba bu zayıf bedeni tehdit eden şey neydi? Oğlumun yanında, belki de başka bir varlık daha vardı; görünmeyen, hissedilmeyen, ama izini bırakan. Bu durum, beni derin bir sorgulama içine sürükledi; yaşamın ve ölümün, görünmeyen bağlantılarının bilinmezliğinde kaybolmuş gibi hissediyordum. Kendimle, yaşamla ve sevdiklerimle olan bağlarımı yeniden değerlendirmem gerektiğini anladım. Her an, her gün, minik bir umudun var olduğunu hatırlatıyor. Hayatın ne kadar değerli olduğunu, her nefeste, her gülümsemede bulmak mümkün; belki de gerçek mücadele, bu değerleri koruyup yaşatmakta gizlidir.