Kayınvalidem köyden geldiydi; şehirde biraz işi varmış, birkaç günlüğüne bizimle kalmak istedi. Biz kabul ettik, sıradan bir durum gibi görünüyordu. Akşam yemeğini birlikte yedik, ben banyoya geçtim; duş almak için temiz havlu almayı unutmuştum. Sessizce odaya dönmem lazımdı, ama adımlarım duyulmasın istedim. Kapıyı hafifçe araladım — kocam ve annesi alçak sesiyle konuşuyorlardı. Kulaklarım sıradan kelimeleri yakalamadı önce, ama sonra konuşma bana dönük olduğunu fark ettim.
— “Her şeyi onun dediğim gibi yaptın mı?”
— “Evet anne.”
— “Pek ala. Peki, şüphelenmiyor mu?”
— “Hayır. Zaten yeterince akıllı değil.”
— “Anla, bu aile için çok önemli. Her şeyi benim söylediğim gibi yapmalısın.”
Kapı eşiğinde, havluyu göğsüme bastırmış, donakalmış haldeydim. İlk başta ne olduğunu anlamadım; yanlış duymuş olmalıyım dedim içimden. Ama konuşma ilerledikçe — soğukluk içimi sararken — gerçek yavaşça ortaya çıktı: bu ihanetti.