Kız kardeşim, oğlumun gözlerine parfüm sıktıktan sonra annem güldü.
İlk başta beynim olayı anlamakta zorlandı. O anki şok, sinir sistemimi kısa devre yaptı sanki. Oğlumun çığlığıyla irkildim. Elini yüzüne kapamış, acı içinde yere çökmüştü. Küçücük bedeni sarsılıyor, “Yanıyor!” diye haykırıyordu. Koşup hemen su tuttum gözlerine, ama ne fayda…
Kız kardeşim hâlâ elinde tuttuğu şişeye bakıyordu. Yüzünde bir pişmanlık ifadesi yoktu.
“Şaka yapıyordum,” dedi kısık bir sesle.
Ama şakanın sınırını çoktan aşmıştı.
Ve sonra… annem…
Annem güldü.
Gerçekten güldü. İçten değil, acımasız bir alayla.
“Abartma. Ne olacak, kolonya gibi işte,” dedi.
O an, içimde bir şey koptu. Sanki yıllardır bastırdığım her kırgınlık, her haksızlık, o gülüşle yüzeye çıktı.
Ben bu evde büyümüştüm. Bu gülüşe benzerlerini çok görmüştüm aslında. Acının hafife alındığı, yaraların yok sayıldığı, özür dilemenin zayıflık sayıldığı bir evdi burası.
Ama bu defa kurban ben değildim — oğlumdu.
Hastaneye götürdüm. Gözleri tahriş olmuştu ama şükür ki kalıcı bir zarar yoktu. O gece boyunca başında bekledim. Her nefes alışında, her iç geçirişinde, içimden geçen sadece bir şeydi:
Artık bu döngüyü kırmalıyım.
Ertesi gün eve dönmedim. Anneme bir mesaj attım:
“Sizin gülüşünüz beni yıllarca susturdu. Ama artık oğlumu susturamaz. Biz gidiyoruz.”
Ne cevap verdi, bilmiyorum. Görmedim. Okumadım. Belki yine güldü.
Ama artık o gülüş beni susturamazdı.
Üstteki Resimden Diğer Sayfaya Geçiş Yaparak Haberin Devamını Okuyabilirsiniz..